Arif Hikmet PAR
BİZANS GÖRÜNDÜ KARŞIDAN
Geldik surların önüne,
İçimizde garip bir sevinç
Tamamlamışız vuslatın tadını
Böyle hiç.
Yeditepe kardeş kardeş gülümser,
Boğaz’ın mavi rüzgârları,
Bir esinti sarhoşluğu içinde
İstanbul sizin der.
Elbet bizim olacak İstanbul,
İnanmışız,
Denizlerden, dağlardan, ovalardan gelen
Bu nurlu bahar içinde yıkanmışız.
Temiz ellerimizde açacak,
İstanbul çiçek çiçek.
Şimdi surlar önünde dalgalanan bayrak,
Yarın Bizans göklerine yükselecek.
Arif Hikmet PAR
7cmdPAR, Arif Hikmet * Günümüz şairlerinden,doğ.1920 Mesevli Köyü/Kavakdere/Muğla
*Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü bitirdi. (1946) Yurdun çeşitli ille -
rinde öğretmenlik, Milli Eğitim Bakanlığı'nda şube müdür yardımcılığı yaptı. İstanbul'
da mesleğinden ayrıldı (1974) * İlk şiirleri Yeni Mecmuada çıktı (1940. Günümüz
şiirinde epik türe en güzel örnekleri vermiş şairlerimiz arasında kendine özel bir yer
sağladı. * Şiir kitapları: İstiklal Destanı (1951), İki Kemal (1952), İstanbul Fethi Des-
tanı (1953), Giresun destanı (1955), Ulu Şavk Mevlana (1960) * Yunus Emre'nin
hayatını dramatize eden Dertli Dolap adlı eseri, Tercüman gazetesinin piyes yarışma-
sında, başarılı altı eserden biri oldu.(bk.Tercüman, 20 Nisan 1967) Planlı Yazma
Sanatı- Kompozisyon kitabı 9.baskısına ulaştı (1975)
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü- 943 Türk edebiyatçısının hayatı ve eseri eklemeli
12.basım- Bilgi Dizisi: 13 Varlık Yayınları, Sayı:135, Ekim 1985
Yeni Şiirler 1949-Varlık Yayınları Hazırlıyan Yaşar Nabi 83 Şair-122 şiir-100 kuruş
İSTİKLAL DESTANI'NDAN PARÇALAR
Maceranı beşikte dinlemişim memleketim,
Ol demler kan içinde gözlerin, ağlarmışsın.
Seni gözü kör, eli bağlı sanmışlar,
Aldanmışlar.
İstanbul'un bunca baharı para etmemiş.
Karanlık geceler içre inildemişsin.
Sesini duyan olmamış.
Bir gün beklediğin çıkageldi Samsun'dan
Yaz demedi, kış demedi konuştu.
Büyük rüzgarlar esti milletimin başında,
Bayrak öyle bir dalgalandı
Anadolu hürriyetin söyledi
Dağ taş selama durdu Mehmed'ime.
Mehmed'im sen alnı tuğralı, gözü pek Mehmed'im,
Fermanı aldın Kemal'den
Gayri cümle dertler bir yana,
Baba ocağı, yar kucağı geri dursun
Memleket gidiyor elden.
Sakarya'm kan akıyor,
Afyon'da bu duman boşuna değil,
Kocatepe eli kulağında bekliyor
Tarihi günlük emri.
İşte sarışın başın mavi çizgisi yoldadır.
Akdeniz kollarını açmış gülüyor.
Atlılar uçuyor sanki,kılıçlar kan içinde
Vatan kurtuluyor
*
Bizim ağaçlarımız başka çiçek açar.
Esme rüzgar esme, halim perişan
Dalında kuşlar bile düşüncede,
Hür ufuklara kanat açacaklar.
Yaşamak denen sofrada
Hürriyeti katık yaptık.
Biçilmiş kaftan bu yurt bize
Karpuzu ikiye böldük, kan çıktı.
Canımızı verdik, sonunda temize çıktı vatan,
Bereket bekliyen çiftçiler gibiyiz,
Nisan yağmurlarından.
*
Sene 1918…
Ağustos ayındayız.
Muğla'lı Kara Ahmet oturmuş kapı önüne,
Bir şeyler konuşuyor…
"Sen bakma neşeli şarkılarımıza,
Yalandır mesut olduğumuz.
Biz delikanlı olduk olalı,
Her derdimizi unuttuk,
Hürriyet yollarında düştük.
Gel dinle hikayemiz nicedir,
Bir gör bakalım buna can mı dayanır.
Hala çocuk ağlayışları gözlerimizde,
Karlı yollarda çırılçıplak kaldık.
İntikam bir ateş burgudur içimizde,
Elbet bize göre de esecek rüzgar.
Gözümüz, gönlümüz açılacaktır,
Alnımız yukarda gezeceğimiz günler yakındır.
Evet, esti o rüzgar Samsun'dan
Bir mayıs günü.
Sarışın gölgesi yurt üstüne açılmış,
Büyük şafaklar içinde…
Artık alnımız yukardadır.
Cümle dertlerden azadeyiz.
Elimizin emeği hürriyetimiz,
Kanımız, canımız bahasına bizimsin
Türkiyemiz.
*
Karesi elinde yiğitler,
Müjgan üstüne müjgan gelmiş Rasih'in.
Beyazıt camii avlusu telaşta,
Balıkesir'li Zati remil atıyor alın yazısına.
Hacıilbey, Sırpsındığı'nda gece baskını peşindedir,
Efendim, bu gece ay onbeşindedir.
Koçyiğitler bir kere şahlanmasın,
İlk kurşun bu ilde atılmış düşmana.
İstiklan savaşı ve Balıkesir,
Bir damarda dolaşan kan gibidir.
Hamdi beyler, Şaban çavuşlar, Madenliler,
Birer vatan gibidir.
Caddeleri vardır şehrimin hürriyet kokar.
İstasyondan inersin kardeşim üç cadde,
Üçü de birbirinden yüce,
Ortadaki Milli Kuvvetler caddesi,
Nal seslerini duyar gibi olursun süvarilerin.
Çifte şadırvanlardan merhamet
Avuç avuç dökülür dudaklarına
Sen bu şehri bilmezsin anam,
Yeni bir hürriyet türküsü bestedir.
Coşkun sesli hafızlar mevlut okur şehitlere,
Paşa camii yine vecd içindedir.
Halılar kırmızı güller açmış halılar,
Başları tülbent yazmalılar…
Bengi vardır kardeşim hayran olursun,
Pamukçu'da şahlanır aha aha ,deha deha ile
Bengi ebedi demektir
Şehrimin hürriyeti Bengidedir.
-----
YENİ ŞİİRLER- 1953 -Varlık Yayınları,sayı:140 Aralık 1952
İstanbul'un fethi Destanından:
FATİH İSTANBUL ÜSTÜNE YÜRÜYORDU
Açık alnında lacivert ışıklar,
Fatih, daima surlara gülümserdi,
Mavi semada kanadı ateş kuşlar;
Fethin rüyasına inen türkülerdi.
Fatih, daima surlara gülümserdi.
Çadırlar gecede gümüş daireler gibi parıldar,
Göklere aksetmiş bir sipahinin gölgesi.
Bıyık vuran yeniçerilerde gizli karanlıklar…
Dağlardan dağlara uzanır ürpermesi.
Göklere aksetmiş bir sipahinin gölgesi.
Çayır, ağaç, çiçek, kuş bir yana,
Kervan yola dökülmüş nurdan bir nehir
Öncüler gösterdi ilk ışıkları sana.
Seni bekliyor yıllar yılı bahtsız şehir.
Kervan yola dökülmüş nurdan bir nehir.
Gözlerini vermişsin deli rüzgarlara,
Boz yeleni savur Fatih'im, yüksekten.
Ne mutlu senden emir alacak ordulara,
Müminler alkışlıyor gazanı yürekten;
Boz yeleni savur Fatih'im, yüksekten.
Dünya görmedi bu cenk üzre şahlanmış atları,
Kartal burunlu kahramanım yürü, imanla!
Uzatmış müslüman ellerin temiz aydınlıkları,
Yeni çağın eşiğine güneş gibi, tanla
Yürü kartal burunlu kahramanım, imanla!
Arif Hikmet PAR
---
KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ -Varlık cep kitapları:127-Varlık Yayınları,sayı:328
İSTİKLAL DESTANI'NDAN
Büyük Arzu
Ağustos gecesinde mavi ışıklar iniyor tepeden,
Bir lacivert yelpaze gibi açılmış gökyüzü,
Gazi, çadırdan çıktı, arkasında paşalar…
Meşin kırbacı dizlerine vuruyor.
Şöyle bir yukarı kaldırdı başını,
Bayrağa gönül vermiş gibi yıldızlar.
Sonra heyecanla İsmet Paşa'ya soruyor;
-
Erat hazır mı İsmet?
-
Her şey tekmil Paşam!
O bir ayna gibi bilirdi içimizi
Gözlerinde yarınki şafaklardan izler.
Karanlıkta baktı, parıldıyor süngüler;
Merhaba asker! dedi;
Saflar önünden geçti.
Mehmetler yaşa, yaşa! diyordu,
O altın saçlarını vermiş geceye,
Şimdi her şeyi unutmuş, yalnız büyük bir aşkla.
Afyon sırtlarına doğru,
Haşmetli kartallar gibi süzülmek istiyordu,
Bir alev çağlayanı halinde
Akdenize dökülmek istiyordu.
MUSTAFA KEMAL'İN MANGASI
……………………………….
Tüfeği elinden düşmez Bergamalı Ahmed'in
Avrat, tüfek, at.
Namus sözüdür, diyor,
Büyük taarruz bir an önce başlasın istiyor.
Az ötede Mustafa Kemal'in çadırı,
Gecede bir gümüş ehram gibi parıldar.
Kapısında bir nöbetçi
Kulak vermiş içerdekileri dinliyor.
Silah sesleri duyar gibi
Ürperiyor yağız teni,
Kulakları pusuda bir kaplan gibi dikilmiş,
Düşünüyor büyük taarruzun neticesini…
"Mustafa Kemal'i gördüm,
Bir şeyler süzüldü ışık ışık içime.
Daha dağ, daha kaleyim.
Bir başlasın top sesleri hele,
Afyon'a girmezsek iki saatte,
Öleyim" diyor…
Mustafa Kemal'in mangasında,
Korkudan eser yok
Günlerdir yarı aç, yarı tok,
Bir kaşık tuzu bulunsun diye vatan macerasında,
Paşalar Paşasının kumandasında
Zaferden zafere koşuyor.
---
İSTANBUL FETHİ DESTANI'NDAN
Son ve büyük hücum
Bir devir açan hücum nihayet başladı,
Sancaklar dalgalanır orman gibi uğultularla,
Allah Allah sesleriyle binlerce insan saldırır,
Silahlar, merdivenler, ipler ve mızraklarla.
Davullar gümbürder, borazanlar çalar,
Bir kasırga eser gibi,
Fatih, at üstünde kılıç savuruyor,
Karanlıkta yükseliyor surlara koç yiğitler,
Ateş yağmuru, ok ve taş seli,
Nice canlar uçup gitti bahar göklerine,
Zafer için ölmek, ölümlerin en güzeli.
En gözde askerler sürüldü cepheye,
İki taraf da oynuyor son kozunu.
Bizans'ın silahı ok ve ateş,
Mehmed'in imanla yürüyen ordusu.
Hiçbir silah durduramaz, inanmışlar
Onlar da döğüşüyor vatan için.
Bu böyle sürüp gidemez diye düşündü Fatih,
Hassa askerlerine ileri, dedi destan için.
------
DESTE Yeni Türk Şiiri-M.Sunulla Arısoy 1953
Arif Hikmet PAR, değişik konulardaki şiirlerine çok az rastlayacağımız Arif Hikmet PAR'ı, bir destan şairi olarak tanıyoruz. Hemen bütün şiirleri büyük konuları işleyen destan denemelerinden parçalardır. "İstiklal Savaşı","İstanbul'un Fethi","Vatan Macerası", Atatürk'ün hayatını vereceğini sandığımız "Kartal Bakışlı Deha"", dergilerde gördüğümüz çeşitli parçalarından, üzerinde çalıştığı anlaşılan büyük konular arasındadır.
Destan, geniş nefes isteyen, çilesi çok, başarısı güç bir şiir çeşididir. Şiirimizde de çok
işlenmemiş bir alandır. Arif Hikmet Par'ın bu yoldaki çalışmalarının başarısı hem şiiri-
miz hem PAR için önemli bir kazanç olur.
M.Sunullah Arısoy
KARTAL BAKIŞLI DEHA'dan
Onu bir dağ yolunda gördüm;
Dağlara benziyordu.
Bir nehir gibi akıyor düşüncelere,
Her hali ben Mustafa Kemal'im! Diyordu.
Denizde, bozkırda, gecede,
Yıldızlarla bir yürüyordu.
Bir büyük sır gibi eğilmiş göklerden üstümüze
Gözden uzaklaştıkça büyüyordu.
-----
İSTANBUL'UN FETHİ DESTANI'ndan
Meydanlarda Yanan Ateş
Gecenin siyah boşluğu içinde,
Meydanlar Türk'ün cömertliğince geniş.
Ateş sütunlar göklere yükseliyor,
Zafer, mavi türkülerle gelirmiş.
Defne kokusu, güvercin topuğu, top yemiş.
Bir yayla köyünde kaldı.
Şimdi kıp kırmızı bir gök üstümüzde,
Yer ufaldıkça ufaldı.
Bunlar duman değil, alev şarkılar..
Surlara doğru bir uçuş bekliyor.
Yakında göreceğiz büyük büyü açılmış
Hayal gülü gibi kadırgaları.
Yangın misali telaş yok, sevincin arkasından,
Kırbaçlar mazlum milletlerin sırtında değil,
Bu cenk davullu, zurnalı, türkülü, oyunlu,
Eğil alnından öpem Fatih'im,eğil.
Meydanda Bir Oyun Oynandı
Dünyaya yaşamak için geldiğimizi unutmuşuz.
Hikayemiz şöyle başladı desek,
Köy hayrı bir baharı konuk etmişiz,
Karanfili saksılarda kurutmuşuz,
Bir alem olmuş insanları sevişimiz.
Ne sevda bulutlar üstüne yazasım gelir,
Allanıvermiş yüzümüz ballanıvermiş dizimiz.
Neden sonra haber iletmişiz yıldızlara,
Yıldızlar kafa dengi, turnalar dertli,
Oyunlar saf saf olmuş dizilmiş,
Mor cepkene al çevreler düzülmüş,
Elleri kınalıymış, gözleri sürmeliymiş, nerede bulmalıymış,
Güç efendim yarelidir şol fasıldan gönlümüz.
Oyunlar gelsin huzura yeşillenelim.
Düğün bayram edelim, seyran edelim.
Sen Balıkesir Bengisi bir hal olmuşsun
Durup durup da turnayı gözünden vurmuşsun.
Sen Yalı zeybeği kılıçtan keskin, kıldan incesin,
Şöyle bir üflesem uçuvereceksin.
Sütü içtim dilim yandı, yere döküldü kilim yandı,
Hey gözünü sevdiğim deli rüzgar.
Alev bacayı sardı,yangın var.
Sen nice yerler görmüşsün, canımın içi,
Bizim illere de bir uğra gör halimizi.
Saçımız buğdaysı kokar,
Sigarayı efkar üzre içmeyiz.
Vur mızrabı be Ali Çavuş, nazlanma,
Bizim derdimiz kendimize yeter.
Garip
Gözleri daima kapıda
Postacıyı bekler durur.
Halbuki ne mektup yazan vardır ona
Ne bir misafir kapısını vurur.
ŞİİRİMİZİN CUMHURİYETİ- YENİLER ANTOLOJİ Cilt-2
Hüseyin Karakan 1958
Arif Hikmet Par, Muğla'nın Kavakdere bucağının Mesevli köyünde 1920'de dünyaya
geldi. Selanik Muallim Mektebi mezunu Rumelili Ali Vasfi Bey'in oğludur. Kınık
ilkokulunu (1932), İzmir Buca Ortaokulu'nu(1936),İstanbul Öğretmen Okulu'nu (1941) Gazi Eğitim Enstitüsü'nü (1946) bitirmiştir. Balıkesir Erkek S.E. De (1946- 49)Giresun E.S.E. de (1949-1955) Türkçe öğretmenliği yaptı. Kırkağaç Ortaokulu müdürlüğü ve Türkçe öğretmenliği yaptıktan sonra (1955-1957), Kayseri Pazarören İlköğretmen Okulu müdürlüğü ve Edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir (1957).
İstiklal Destanı (1950), İki kemal (1951), İstanbul Fethi Destanı (1953), Giresun
Destanı (1955) yayınlanmış şiir kitaplarıdır.
İlk şiiri 1940 yılında Yeni Mecmua'da yayınlanmıştır. Arif Hikmet, Destan denemeleri
Yapmaktadır. Destan yoluna sapma sebebini, Balıkesir'in kurtuluş savaşını taşıyan
kahramanlık havasında yaşadığında görüyor. Destan asrımızda yeni biçimlere kavuş-
turulması gerekli olan bir tür olarak gözüküyor. Böylesine bir değişikliği Arif Hikmet
henüz sağlayabilmiş değil.
20 Mayıs
Bir fındığın içini yar senden ayrı yemem,
Ne türküler Dürdanem, bıçak gibi.
Kemençe misali oynak, Horon misali deli.
Karşılama'sı var kardeş kardeş oynanır,
Tamzara'sı var yeri yerinden oynatır.
Hey gidi Aksu'nun bozbulanık suları,
Mayıs geldi mi kader üzere taşlar atılır.
Genç kızlara gelinlik, delikanlılara güveylik,
Top top, deste deste fındık dalları,
Ellere gönüllere serpilir.
(Giresun Destanı)
Hasan Tığlı'nın Dileği
Daha yeni çiçek açtı fındıklarımız
Sen şubat rüzgarı, mart sis, hoş geldin!
Bereket getir toprağımıza-taşımıza.
Tohumluk mısır alınacak,
Bankaya ödenecek taksitler,
Bir baksan üstümüze başımıza.
Evvel Allah bu yıl bin kilo fındık var.
Yözelliden eder binbeş yüz.
Yok öyle geçen yıl gibi içki-kumar
Mektebe gidecek Emine-Ali-Gündüz,
Defteri kalem, üst baş ister çocuklar.
Bunları gör de bahar rüzgarı!
Hafiften es, kıyma çiçeklerimize.
Daha yeni çiçek açtı fındıklarımız,
Renk, hayat, neşe doluyor gözlerimize.
(Giresun Destanı)
Öğünç
Ölümle eskider merhabamız;
Kokumuz, dağdan şehirden gelir.
Kılıç konuşur, bilek kokuşur;
Zafer, her dem başımızda yükselir.
Yeniçeri Ömer, Sipahi Hasan, Levent Ali;
Göklerden denizlerden yüce sesimiz
Dağlarda kartal, denizde rüzgar
Yay da ok,atta dörtnal, gemide yelkeniz.
Ferman gelsin canımız kıldan ince
Işık ışık ses ses.
Anadolu- Rumeli havası gözlerimizde;
Bizi tanır herkes.
(İstanbul'un Fethi Destanı)
---------
ATATÜRK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ 2.Baskı -Varlık Cep Kitapları :19 Varlık
Yayınları Sayı:103 -1952 100 kuruş
ATATÜRK
Saçı başı perişan Anadolu'nun,
Efkarlı milletim Gazisine ağlıyor,
Ağlamasın da ne yapsın?
Kanadı kınalı turnalar geçmez oldu üstümüzden
Bulutlar serseri, yıldızlar çıldırmış derdinden.
Canım güneşin saçları rüzgarda savrulur.
Neşemiz savrulur, derdimiz harman olur.
Atatürk'üm çıkmış yücelere buyurur;
Ben ölmedim çocuklar, ben ölmedim.
Erkek sesimizi dünyalara duyurur,
Atam benim, Gazi Atam, bir elini öpemedim.
Sana garip yurdumun halini diyemedim..
Bir geliver can ışığım, güneşim,
Beyaz küheylan üstünde.
Kartal bakışlım, ateş sözlüm konuş biraz.
Irkımın mert edası yüzünde,
Yıllar nasıl akıp gitmiş izinde,
Bunca hasrete dayanılmaz.
Atam benim, Gazi Atam, her yerde seni görüyorum.
Cephelerde, şiirlerde, meydanlarda,
Şehitlerle iç içe, gazilerle yan yana.
Samsun'da atının köpük yelesidir savrulan,
Karadeniz dalgalarına karşı.
Afyon'da granit rüyalar gören şehitlerlesin.
Ankara kalesinde bayrağımın ay-yıldızı,
İyisin, güzelsin, mertsin.
Gülhane'de düşünür gözlerin, ağlarsın
Kasım rüzgarları alev saçlarını dağıtır.
İzmir'de mübarek ellerin uzanmış ordulara,
Ordular sana Dumlupınar'ı hatırlatır.
Şimdi seni Kocatepe'ye çıkarken görüyorum.
Ağustos şafağında bayrağımın alı vurmuş içine,
Vatan'dır geniş omuzlarında yükselen,
Eminim, kalpağından topuğuna kadar bizi düşündüğüne.
Şimdi pırıl pırıl süngülerle İzmir yolundasın,
Mavi şimşekli bakışların ileri, diyor.
Yedi cihan dize gelmiş önünde,
Sen Mehmetçik'in alnından öptüğü insansın.
Ölüm, büyük zekaların kavlince payidardır.
Sen bize emanet etmedin mi Cumhuriyeti?
Biz genciz, kanımız alev dolu,
Uğruna ölmek üzere andımız vardır,
Tekmil toprağını ağıt yapmış sana Anadolu.
MUSTAFA KEMAL'İN TÜRKÜSÜ
On dokuz Mayısta çıktı Samsun'a,
Üstünde İstanbul'un perişan kokusu.
Anadolu'nun hüznü çökmüş ruhuna,
Yüreğinde bir meydan ateşi yanıyordu.
"Tez gel, ağam, tez gel, dayanamirem,
Amasya'yı sel almış, bir yar sevdim el almış.
Milletimin alın yazısı böyleymiş madem,
Garip oldum nidem.
Seni kimlere koyup da gidem.
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Bir güneş gibi doğmamız yakın Ankara'dan,
Yürüyelim arkadaşlar.
Köprüden şahin uçtu, kanadı suya düştü.
Telli kavak ağlar anam, kareler bağlar anam.
Bu gök deniz nerede var?
Hangi ağaç verir bu meyvaları,
Bak kızlar eğildi gözlerime, omzunda testileri,
Tunç kızlar, sarı kızlar, veremli kızlar;
Beni bekliyorlar.
Ben, Mustafa Kemal'im, içim yanıyor.
Anamı İstanbul'da kodum, koştum Anadolu'ya.
Ne yar sızısı, ne bacı acısı sarmış beni,
Vatandan gayri bir çiçek açmıyor avuçlarımın içinde
Gözlerimde yurdumun mor dağları şahlanır.
Ben Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal.
Amasya'dan gece geçtim, soğuk suyundan içtim.
Dağına taşına merhaba, dedim.
Cümlesi selamım aldılar.
Yeşilırmak boz akıyordu.
Karanlığa el attım, kalbim çarpıyordu.
Karanlıklar gözlerimden korkuyordu.
Sarı bal ışıklar çıkıyordu kirpiklerimden,
Yüreğim genişlemiş, açılmış memleketime;
Kollarım bütün Türkleri kucaklıyordu.
Ben Mustafa Kemal'im, kemal-i milletim.
Cumhuriyeti gençliğe emanet ettim.
Gençler, geleceğin ümidi sizdedir.
Bir başka diyarda aramayın beni;
Saçlarım bozkırda,gözlerim denizdedir.
Yeşil başımın tacı, yeşil benim kardeşim,
Anıt-kabrime çam dalları serpin.
Kuru toprak yaşamaz, kuru kafalar gibi,
Gençler, dağlara yükselin dağlar gibi.
Benim türküm Türkiye türküsüdür.
Dağ başını duman almasın artık,
Dereler boşuna akmasın.
Doğmuş güneş bir daha batmasın."
Senin türkün bizim türkümüz Atam,
Her zaman uğrunda ölürüz Atam.
-VATAN MACERASI-
-I-
On dokuz Mayısta yurda bir geldi bahar,
Cümlemizin yüzü güldü.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Yürüdük biraz güç,biraz bihuzur
Yolumuzda diken yerine süngüler,
Bir meclis kuruldu Sivas şehrinde,
Alınyazımız yazıldı.
Yine başımızda Mustafa Kemal.
Düşündü, ağladık; güldü, sevindik.
Analar kara bağladı.
Suda çakıl taşı misali dövündük,
Halimizi soran olmadı.
Evet efendiler, bu vatan böyle kuruldu.
Ankara kalesi çelik bir yürek olmuş,
Vatan için çarpar.
Kızılırmak nettin allı gelini?
Geceler bir omuzda buğday sarısı,
Bir omuzda maviydi,
Bizim için o demlerde yaşamak
Ölüme müsaviydi.
-II-
Kocatepe'de erat intizardadır.
Bir çadır içinde paşalar,
Son taarruz planlarını hazırladılar.
Mustafa Kemal gökler gibi susuyor düşünceden
Altın bir meyva gibi zafer yoldadır.
İsmet Paşa iyilik ve zekadır, doğuyor cepheden,
Kalpağında ayyıldızı parlayan Fevzi Paşadır.
Akşamdır, gün kavuşmak üzeredir,
Paşaların Afyon ovasında gözleri,
Toplar şafakla birlik patlayacak,
"Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir ileri."
Kayalar bir sallanışın, peşinden inledi,
Toplar bir ağızdan gürlediler mertçe.
Bir mucize belirdi Kocatepe'den,
Zafer ilk defa kendini verdi cömertçe.
Süvariler dörtnala düşman peşinde,
İzmire doğru yolculuk başladı.
Dokuz Eylül, Ege denizinde bir akis,
Mehmetçiğin rüyası…
-MUSTAFA KEMAL'İN NEŞESİ-
Bir şarkı söyler misin bize Mustafa Kemal?
Ölmezliğe dair.
Sen ey ölmezliğin sırrına eren Şairi
Büyük mimarı Türkiye'mizin,
Bir şarku söyler misin.?
"Üzme yetişir, üzme" derdin bir zaman
Neydi derdin söyler misin?
"Şahane gözler, şahane" düşmezdi dilinden,
Ey en güzel gözlerin sahibi,
İçin kan ağlasa da yüzün gülerdi.
Hep şen şatır türküler söylettin milletine sen,
Şarkı söyleyişin, zeybek oynayışın,
Şiir okuyuşun, nutuk verişin,
Dillere destandı Mustafa Kemal.
Türküler söylerdin Urumeli'den;
"Alişimin kaşları kare" derdin.
Estergon kalesinden, Tuna'dan;
Kaç kere bize selam gönderdin…
Şimdi de biz türkü yakalım sana,
Milletçe söyleyelim,
Sensiz mahur faslını neyleyelim.
Gayri hüzzam makamına kaldı işimiz;
Sana bağlılığımız, seni sevişimiz,
Bize güneş gibi, hava gibi, suu gibisin.
At mermer örtünü üstünden,
Gel, at koşturduğun bu meydana;
Bir meclis-i neşve kurduk sana;
Cepheleri, meydanları, kürsüleri ko bir yana;
Bir şarkı söyle bize Mustafa Kemal'im.
Haykır yedi düvele diz çöktüren sesinle,
"Dağ başını duman almış" ı.
Topla etrafınaBayburtluyu, Dadaşı;
Bir bar oynat Mustafa Kemal'im;
Titresin meydan.
Geç ordan Sivas'a,
Başla kıvrak endamınla Halay'a…
Efelerin hatırı kalmasın,
Bir Harmandalı oyna ki Mustafa Kemal'im
Kaysın altımızdan toprak.
Sonra hep beraber söyleyelim türkümüzü;
Dağ dağ, şehir şehir, köy köy,
Dalgalansın bayrak…
-----
ATATÜRK'Ü SÖYLEMEK-152 Şairden seçilmiş 452 Mısra-Beyit-Kıta-Antoloji
Orhan Özbek-1961- 3 lira
A.H.Par'dan iki mısra
Yine başımızda Mustafa Kemal.
Düşündü, ağladık; güldü sevindik.
---
Uğruna ölmek üzere andımız vardır.
Tekmil toprağını sana ağıt yapmış Anadolu.
---
Devrimlerin genç türküsüdür dudaklarımızda
Ne kada çağırsak yorulmaz.
---
Atatürk'üm çıkmış yücelere buyurur;
Ben ölmedim çocuklar ben ölmedim.
---
Mustafa Kemal'i gördüm,
Bir şeyler süzüldü ışık ışık içime.
---
Resimlerini koyduk kitaplara
Rengi, kokusu dağılmaz.
---
Mustafa Kemal gökler gibi susuyor düşünceden
Altın bir meyva gibi zafer yoldadır.
-------
ATATÜRK İÇİN(Şiir Antolojisi) Bedri Gider-Ahmet Köksal-Şinasi Saba
Yeditepe Yayınları-1953-100 kuruş
MUSTAFA KEMAL'İN TÜRKÜSÜ
Heykelini diktik Paşam,meydanlara
Dağlar gibi yerinden oynamaz.
Resimlerini koyduk kitaplara
Rengi,kokusu dağılmaz.
Şairler en güzel şiirlerini söylediler Paşam,
Mısra mısra, unutulmaz.
Devrimlerin genç türküsüdür dudaklarımızda
Ne kadar çağırsak yorulmaz.
Senin bayrağını çektik burçlara
Her an dalgalansın dursun.
Altın başını koy bu dinç omuzlara
Yalazlansın dursun.
------
ATATÜRK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ
Varlık Yayınları-Sayı:103 -1953-Hazırlayan Mustafa Reşit- 100 kuruş
ATATÜRK
Saçı başı perişan Anadolu'nun,
Efkarlı milletim Gazisine ağlıyor,
Ağlamasın da ne yapsın?
Kanadı kınalı turnalar geçmez oldu üstümüzden
Bulutlar serseri, yıldızlar çıldırmış derdinden.
Canım güneşin saçları rüzgardan savrulur.
Neşemiz savrulur, derdimiz harman olur.
Atatürk'üm çıkmış yücelere buyurur;
Ben ölmedim çocuklar, ben ölmedim.
Erkek sesimizi dünyalara duyurur,
Atam benim, Gazi Atam, bir elini öpemedim.
Sana garip yurdumun halini diyemedim.
Bir geliver can ışığım, güneşim,
Beyaz küheylan üstünde.
Kartal bakışlım, ateş sözlüm konuş biraz,
Irkımın mert edası yüzünde,
Yıllar nasıl akıp gitmiş izinde,
Bunca hasrete dayanılmaz.
Atam benim, Gazi Atam, her yerde seni görüyorum,
Cephelerde, şiirlerde, meydanlarda,
Şehitlerle iç içe, gazilerle yan yana.
Samsun'da atının köpük yelesidir savrulan,
Karadeniz dalgalarına karşı.
Afyon'da granit rüyalar gören şehitlerlesin,
Ankara kalesinde bayrağımın ay-yıldızı,
İyisin, güzelsin, mertsin
Gülhane'de düşünür gözlerin, ağlarsın,
Kasım rüzgarları alev saçlarını dağıtır.
İzmir'de mübarek ellerin uzanmış ordulara,
Ordular sana Dumlupınar'ı hatırlatır.
Şimdi seni Kocatepe'ye çıkarken görüyorum.
Ağustos şafağında bayrağımın alı vurmuş içine,
Vatan'dır geniş omuzlarında yükselen,
Eminim, kalpağından topuğuna kadar bizi düşündüğüne.
Şimdi pırıl pırıl süngülerle İzmir yolundasın
Mavi şimşekli bakışların ileri, diyor.
Yedi cihan dize gelmiş önünde,
Sen Mehmetçik'in alnından öptüğü insansın.
Ölüm, büyük zekaların kavlince payidardır.
Sen bize emanet etmedin mi Cumhuriyeti?
Biz genciz, kanımız alev dolu,
Uğruna ölmek üzere andımız vardır,
Tekmil toprağını ağıt yapmış sana Anadolu.
-------
BUGÜNKÜ TÜRK YAZARLARI-Muzaffer Utkan-Buluş Yayınevi-1960
BAYRAK ÖYLE BİR DALGALANDI
Maceranı beşikte dinlemişim memleketim!
Ol demler gözlerin kan içinde, ağlarmışsın
Seni gözü kör, eli bağlı sanmışlar,
Aldanmışlar.
İstanbul'un bunca baharı para etmemiş.
Karanlık geceler içre inildemişsin;
Sesini duyan olmamış.
Lakin beklediğin çıka geldi Samsun'dan,
Yaz demedi kış demedi, konuştu.
Büyük rüzgarlar esti milletimin başında,
Bayrak öyle bir dalgalandı;
Anadolu hürriyetin söyledi.
Dağ taş selama durdu Mehmedime.
Sen alnı tuğralı, gözü pek Mehmedim.
Fermanı aldın Kemal'den.
Gayrı cümle dertler bir yana,
Baba ocağı, yar kucağı geri dursun,
Memleket gidiyor elden.
Sakarya'm kan akıyor.
Afyon'da bu duman boşuna değil.
Kocatepe eli kulağında bekliyor,
Tarihi günlük emri.
İşte sarışın başın mavi çizgisi yoldadır.
Akdeniz kollarını açmış gülüyor.
Atlar uçuyor sanki kılıçlar kan içinde,
Vatan kurtuluyor.
İstiklal Destanı, 1950
BİZANS GÖRÜNDÜ KARŞIDAN
Geldik, surlar önüne,
İçimizde garip bir sevinç
Bizans düşecek zar kollarımıza,
Tadmamışız vuslatın tadını böyle hiç.
Yedi tepe kardeş kardeş gülümser,
Boğaz'ın mavi rüzgarları,
Bir esinti sarhoşluğu içinde
İstanbul sizin der.
Elbet bizim olacak İstanbul,
İnanmışız.
Denizlerden, dağlardan, ovalardan gelen
Bir nurlu bahar içinde yıkanmışız.
Temiz ellerimizde açacak,
İstanbul çiçek çiçek.
Şimdi surlar önünde dalgalanan bayrak,
Yarın Bizans göklerine yükselecek.
İstanbul'un Fethi Destanı,1953
BÜYÜK MEMLEKET ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ
Osman Attila
Arif Hikmet Par,Şair ve yazar.1920'de Muğla'nın Kavakdere bucağı Mesevli köyünde doğdu.İstanbul Öğretmen Okulu ve Gazi Eğitim Enstitüsü edebiyat bölümünü bitirdi.
Çeşitli okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.M.Eğitim Bakanlığı Merkez örgütün
de çalıştı.
Arif Hikmet Par, yirmi yaşlarında ilk şiirleriyle Yeni Mecmua'da göründükten sonra, Şadırvan, Varlık, Fikirler, Kaynak, Yurt Sesi dergilerinde tarihsel kaynaklarımızı kendine özgü destansal bir dille anlatan epik türleriyle tanındı. "Paroğlu" soyadlı şiirler de onundur. Şiirden düzyazıya yönelmekte gittikçe.
Kitapları İstiklal Destanı,İki Kemal,İstanbul'un Fethi Destanı,Giresun Destanı, Ulu Şavk Mevlana,Dertli Dolap Yunus Emre, Planlı Yazma Sanatı.
ÜÇ IŞIKLAR TEPESİ
Bozkırın koyu karanluğunda uzayıp giden
Üç tepe yükselirdi Ankara'da
Biri, Meclis önünde milletin başı,
Biri Ziraat mektebinde milletin gücü,
Biri seven yüreğiydi Çankaya'da;
Geceleri şehir uyurdu belki,
Üç tepe uyumazdı.
Çankaya'dan Mustafa Kemal'in gözleri
Işıldardı göklere.
Ötede Paşaların gücü-kuvveti,
Hız alıp koşardı cephelere.
Üç ışıklar tepesi o zamanlar,
Işık tutardı milletin kaderine.
İmanlı gözleriydi Ankara'nın,
Nakşederdi zaferi cümle yurt tepelerine.
VATAN MACERASI
Mustafa Kemal gökler gibi susuyor düşünceden
Altın bir meyve gibi zafer yoldadır.
İsmet Paşa iyilik ve zekadır, doğuyor cepheden,
Kalpağında ayyıldızı parlayan Fevzi Paşadır.
Akşamdır, gün kavuşmak üzeredir,
Paşaların Afyon ovasında gözleri
Toplar şafakla birlik patlayacak,
"Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri."
MEHMET BİR TEPENİN ÜZERİNDE…
Mehmet seyrediyordu;
Tarihin dalgın bakışlarına denk,
Denizin ağır ağır sallanışını,
Toprağın sabahın elinde kımıldanışını
Seyrediyordu.
Mehmet düşünüyordu;
Baharın büyük şafaklarına karşı
Osmanoğullarının azametiyle yükselmiş
Beya küheylan üstünde,
Al çizgilerle düşünüyordu…
Mehmet seviniyordu;
Talihin kendisine bahşettiği cenge.
Gökte bulut, toprakta başak başak
Titreyen, giden, mavileşen renge
Seviniyordu.
-------
HÜR TÜRKİYE
Anadolu dedikleyin arkası gelir
Atlar, beyaz köpük yeleli,
Kılıçlar, halis Bursa işi,
Yazmalar, telli pullu,
Türküler, ahlı oflu,
Babalar, yiğit oğullu,
Basmalar, dallı,
Meyveler, ballı,
Masallar, Keloğlan'lı,
Fıkralar Nasreddin Hoca'lı,
Şairler, Yunus Emre'li, Karacaoğlan'lı
Gelir kervan kervan,
Gelir katar katar,
Başköşeye oturur…
Alından bir nefes çekerim,
Morundan bir yudum içerim,
Çiniler gelir elma yeşili, zeytin yeşili,
Çiniler kase kase, fincan fincan gelir,
Köy köy, bahçe bahçe çiçekler,
Koklıyana can gelir.
Memleketim derim,
Kuş südü, nar çiçeği renginde
Göklerin var.
Beş vakit duada ellerim,
Saadetin için…
Ne zaman gelirsen,
Nasıl gelirsen gel,
Baş üzre yerin var.
Kokusu gelir buğdaların sıcağınan,
Efendimiz köylü gelir.
Bir merhabası varkim, şafağınan
Yüzüne kan gelir.
Sonra dağlar gelir, çileli dağlar,
Doğuda Ağrı kaldırmış beyaz başını,
Batıda Uludağ'a selam yollar.
Güneyde Toros'lar baharla kardeş,
Istrancalar Trakya'da sınırı kollar.
Sevgisi gelir fakir fukaranın derdinen,
Elleri nasırlı, yüzü pir-ü pak gelir.
Bir hoşlaması varkim, içinden
Dünyayı selamlamak gelir.
Sonra yer altından sesler gelir,
Bakırın kırmızısı, kömürün karası.
Uzun Mehmet'im gelir Köseağzından,
El emeği, alın teri,göz nuru,
Ötede Raman'ın elleri gümüş gümüş,
Karanlıkları deler gelir,
Erzurum yaylasında kuzular,
Dağlıcım, Karamanım, Kıvırcığım,
Meler gelir…
Doğu'dan selam, Batı'dan sevgi,
Erzurum'dan Bar gelir.
Karaköse'den kar gelir,
Sivas'tan halaş gelir,
Bir verirsin bin gelir,
Antep'ten Şahin gelir
Memleketim bir gümüş kalem almış destine,
Derdini sevincini gayrı
Demek kolay gelir.
Ege'den söz açılsın Erkek Ege'den
Akla dağ dağ kahraman gelir.
"İzmir'in kavakları,dökülür yaprakları
Yar fidan boylum"
Açılır neşemiz oylum oylum,
İzmir'in çiçeği, kuşu başkadır,
Denizi maviden maviye koşar.
Kadifekale'den bir yaz gecesi,
Körfez'e iner yıldızlar,
Yıldızların yüreğinde sızı var.
İzmir derim sevdam mavişdürür,
Alır beni yadellere götürür…
Mermeri konuşturan, tuncu yoğuran,
Minareyi eğri durduran,
Yunanlı, Romalı, Selçuklu, Osmanlı
El ele vermişler Bergama'da.
Çam fıstığı dağlardan yağlanır gelir
Efeler Kozak'tan şahlanır gelir,
Yedisinden yetmişine milletim,
Bir Dağlı'ya kalkar,
Bir Harmandalı oynar,
Yedi cihan kımıl kımıl kımıldar.
Davulun gümbürtüsü, zurnanın peşrevi,
Üçyüz değil, beşyüz değil,
Bir meydan bulsunlar efe milletime,
Bengi'yi otuz milyon Türk oynar…
Edremit'le aman aman Bergama'nın arası
Derken yiğidin harmanı Karesi gelir.
Pamukçu efeleri iner dört koldan,
Çarşıya pazara Bengi gelir.
Milli Kuvvetler Caddesi'nden
Çifte şadırvanlara doğru
Zafer naraları yükselir.
Paşa Camii'nden davudi bir ses
Şehre serpilir.
Abdest alanların elleri
Kalpleri gibi temiz,
Karesi de ötüşür kuşlar gibi memleketimiz.
Karesi dedikleyin yollar açılır,
Açılır da ,Bursa'ya geçilir.
Bursa'nın yeşili naz olur,
Dal olur, yaprak olur, saz olur.
Sis içinde beyazı sencileyin söz olur.
Muradımız tez olur.
Uludağ'ın karları top top olmuş gelinim,
Serinlik eler göklerine Bursa'nın.
Çınar yapraklarında rüzgar uludur,
Yeşil de Yeşil Türbe sevgiyle konuşur.
Süleyman Çelebi'nin sesi gelir,
Mevlut gibi içli ve tok,
Şol Bursa'daki yeşilin menendi yok.
Gel zaman git zaman,
Birgün gemiye bindim Mudanya'dan.
Az gittim, uz gittim.
Bir arpa boyu deniz gittim.
Yedi tepenin raksı başladı gözlerimde,
Sarayburnu, Kızkulesi, Adalar…
Gümüş kubbelerin gölgesi esti başımda,
Boğaz'ın sabahı, akşamı, gecesi,
Beykoz'daki çınar, Emirgan'ın korusu,
Avuçlarımda Çamlıca'nın sıcak kokusu,
Yahya Kemal'in hayal şehri Üsküdar
Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur…
Süleymaniye'nin kubbeleri ses eder,
Kurşun bulutlarda ateşin bir el sallanır.
Koca Sinan'ın yumuşak elleri,
Mermeri yuğuran başak elleri.
Ordular gelir serhat boylarından,
Tuna türkülerine bayrak olmuş.
Ordular sefere çıkar Edirnekapı'dan
Cümle cenklerde alnı ak olmuş.
İstanbul, hoş sohbet İstanbul,
Hoşça kal.
Sonra "Fetihler ufku" Tekirdağ gelir,
Önünde gökleriyle helal denizi,
Ardında şehit kanlarıyla sulanmış
Trakya ovalarının izi.
Hür doğar ufkundan hür batar güneş.
Serhat şehri Edirne'ye selam Kocatepe'den,
Meriç'in sarı sularına kan gelir.
Kahraman göğsünü germiş batıya,
Selimiye'nin kubbesi gibi dinç,
Türkoğlu Türk Edirne'den
Burcu burcu vatan gelir.
Aman avcı vurma beni,
Tepeden tırnağa yaralıyam
Karlı dağlarda gezer bir ceylan,
Kars'a inince…
Milletimin kaderi Kars'a benzer.
Öylesine yiğit, öylesine ince.
Dal dalınca, gül gülünce,
Aman avcı vurma beni,
Hakkım helal etmem ölünce.
Bozkır türkü söyler tozunan
Fikir pınarı Konya gelir.
Ölüm, suda şeker şerbet,
Aşk, bire bin verir
Şiir, yedi kat arşın manası,
Sonra insanların en hası
Mevlana gelir.
Çağlıyan köpüğü, limon çiçeği, deniz kuşu
Portakal dalı, kavak ucu, ılık su,
Dilinde beyaz bulutların buğusu
Antalya gelir.
Güneyin cömert ışıkları elde keklik,
Köpük köpük portakal toplamışım.
Denize beşyüz metreden bakıp
Mavinin hasını, dalganın yosmasını
Canu gönülden hoşlamışım.
Bir nefes çekmişim limon çiçeklerinden
Başım dönmüş kardeşim, ürpermişim.
Ve neden sonra merhaba Karadeniz deyu
Gelmiş Giresun'a postu sermişim.
Bir yol Karadeniz akmam dedi,
Seni bırakmam dedi.
Biz de düştük dalgaların yoluna,
Bir güz akşamı kadem bastıkça
Efendim bizim Giresun'a,
İnsanları hep güler gördüm,
Hoşladılar beni yol gösterdiler,
Milletim sıcak kanlı, candır,
Karadeniz karabahtlı değil,
Bir dilim mısır ekmeği,
Bir avuç Hamsi,
Her insan gibi coşar eğlenir,
Giresun'lu babacandır…
Gedikkaya'sı, Ayvasıl'ı, Kale'si,
Oy yeşil yeşil gözlerde gülesi,
Köylüler geçer omuzlarında elma sepeti,
Çaparlar geçer denizinden,
Fenike'lileri hatırlarım.
Mayıs yirmiye el attı mı,
Aksu'ya dökülür dağların gülü,
Davul zurna sesleri sabahınan
Fındık bahçelerinde daldaır.
Giresun baharı hoşluyor kardeşim,
Dağdadır, denizdedir, yoldadır.
Denize, toprağa, bahara selam,
Türkiyem benim, canım ciğerim.
Bugünedeğin toz kondurmadık alına,
Anamsın, kardeşimsin, bacımsın,
Evcek, gönülcek, memleketçek,
Selam ay yıldızlı bayrağına,
Selam ellerinin nasırına,
Buğdayına, pamuğuna, fındığına,
Selam bir verip bin aldığına…
Hürriyet yüreğimde sıcak sıcak,
Türkiyem Türkiyem diye seslenir.
Bir resim açılır gözlerime memleketimden.
Denizler mavi, ovalar yeşil, dağlar al gelir.
Türkiye dedikleyin dudaklarıma,
Mustafa Kemal gelir.
-----
ATATÜRK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ-TC.Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:662
Atatürk Dizisi:21 Prof.Dr.Mehmet Kaplan-Doç.Dr.Necat Birinci - 1986- 800 tl.
VATAN MACERASI
Ondokuz Mayısta yurda geldi bir bahar,
Cümlemizin yüzü güldü.
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar.
Yürüdük biraz güç, biraz bihuzur,
Yolumuzda diken yerine süngüler.
Bir meclis kuruldu Sivas şehrinde,
Alınyazımız yazıldı.
Yine başımızda Mustafa Kemal.
Düşündü, ağladık; güldü, sevindik,
Analar kara bağladı.
Suda çakıl taşı misali dövündük,
Halimizi soran olmadı.
Evet efendiler, bu vatan böyle kuruldu.
Ankara kalesi çelik bir yürek olmuş,
Vatan için çarpan.
Kızılırmak nettin allı gelini?
Geceler bir omuzda buğday sarısı,
Bir omuzda maviydi,
Bizim için o demlerde yaşamak
Ölüme müsaviydi.
III
Kocatepe'de erat intizardadır,
Bir çadır içinde paşalar,
Son taarruz planlarını hazırladılar.
Mustafa Kemal gökler gibi susuyor düşünceden
Altın bir meyve gibi zafer yoldadır.
İsmet Paşa iyilik ve zekadır, doğuyor cepheden,
Kalpağında ayyıldızı parlayan Fevzi Paşa'dır.
Akşamdır, gün kavuşmak üzeredir,
Paşaların Afyon ovasında gözleri,
Toplar şafakla birlik patlayacak,
"Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!"
Kayalar bir sallanışın, peşinden inledi,
Toplar bir ağızdan gürlediler mertçe.
Bir mucize belirdi Kocatepe'den,
Zafer ilk defa kendini verdi cömertçe.
Süvariler dört nala düşman peşinde,
İzmir'e doğru yolculuk başladı.
Dokuz Eylül, Ege denizinde bir akis,
Mehmetçiğin rüyası.
(Varlık nr.347, 1 Haziran 1949, s.11)
(Varlık nr.349, 1 Ağustos 1949 s.9 )
ATATÜRK
Saçı başı perişan Anadolu'mun,
Efkarlı milletim Gazi'sine ağlıyor,
Ağlamasın da ne yapsın
Kanadı kınalı turnalar geçmez oldu üstümüzden
Bulutlar serseri, yıldızlar çıldırmış derdinden,
Canım güneşin saçları rüzgarda savrulur,
Neşemiz savrulur, derdimiz harman olur.
Atatürk'üm çıkmış yücelere buyurur:
Ben ölmedim çocuklar, ben ölmedim.
Erkek sesimizi dünyalara duyurur.
Atam benim, Gazi Atam, bir elini öpemedim,
Sana garip yurdumun halini diyemedim.
Bir geliver can ışığım, güneşim,
Beyaz Küheylan üstünde.
Kartal bakışlım, ateş sözlüm, konuş biraz
Irkımın mert edası yüzünde
Yıllar nasıl akıp gitmiş izinde,
Bunca hasrete dayanılmaz.
Atam benim, Gazi Atam, her yerde seni görüyorum:
Cephelerde, şiirlerde, meydanlarda,
Şehitlerle iç içe, gazilerle yan yana,
Samsun'da atının köpük yelesidir savrulan,
Karadeniz dalgalarına karşı.
Afyon'da granit rüyalar gören şehitlerlesin,
Ankara kalesinde bayrağımın ay-yıldızı,
İyisin, güzelsin, mertsin.
Gülhane'de düşünür gözlerin, ağlarsın
Kasım rüzgarları alev alev saçlarını dağıtır.
İzmir'de mübarek ellerin uzanmış ordulara,
Ordular sana Dumlupınar'ı hatırlatır.
Şimdi seni Kocatepe'ye çıkarken görüyorum:
Ağustos şafağında bayrağımın alı vurmuş içine
Vatan'dır genç omuzlarında yükselen
Eminim, kalpağından topuğuna kadar bizi düşündüğüne.
Şimdi pırıl pırıl süngülerle İzmir yolundasın,
Mavi şimşekli bakışların: "İleri!" diyor.
Yedi cihan dize gelmiş önünde
Sen Mehmetçik'in alnından öptüğü insansın.
Ölüm büyük zekaların kavlince payidardır.
Sen bize emanet etmedin mi Cumhuriyet'i
Biz genciz, kanımız alev dolu
Uğrunda ölmek üzre andımız vardır,
Tekmil toprağını ağıt yapmış sana Anadolu.
(Varlık nr.352,Birincikasım 1949,s.5-6)
-----
Kartal Bakışlı Deha'dan
MUSTAFA KEMAL'İN GÜVERCİNİ
Bir güvercin uçurdular İstanbul'da Anadolu'ya,
Mustafa Kemal'in ellerinden hız alırdı.
Kınalı topraklarıyla lacivert semalara
Büyük rüzgarla yükselir, alçalırdı.
Mustafa Kemal'in ellerinden hız alırdı.
Ateşli bahçelerde ötüşen kuşlar vardı,
Güvercin barış türküleri söylerdi her sabah.
Mustafa Kemal'i gördü mü dünyalar ona dardı,
Mavi kanatlarına işlenmedi bir günah
Güvercin barış türküleri söylerdi her sabah.
Bir yıl Ankara Kalesinde, bir yıl Rasattepe'de,
Ebedi şarkılarla dalgalanan bayraktı.
Bir yıl Sakarya suyunda, bir yıl Kocatepe'de;
İyilikle beslenmiş duygulu bir topraktı.
Ebedi şarkılarla dalgalanan bayraktı.
Mustafa Kemal'i öylesine severdi Güvercincik,
Mavisini gözlerinden, sarısını saçlarından almış.
Her sabah omzuna konup derdi ona:Kemalcik,
Daima insanlara dost elini uzatmış
Mavisini gözlerinden, sarısını saçlarından almış
(Varlık nr.373, 1 Ağustos 1951,s.5)
-----
Kartal Bakışlı Deha'dan
MUSTAFA KEMAL'İN ATI
Beyaz küheylanın yürüyüşü hep dörtnaldır balam,
Rüzgar koymuş adını Mustafa Kemal.
İçtiği su, yediği arpa helal.
Sakarya'dan Paşa'ya müjdeyi getiren,
Kocatepe'den İzmir'e zafer götüren,
Beyaz küheylanın yürüyüşü hep dört naldır balam.
Gözlerinde ışıklar sarı baldır balam,
Yelesi dalgalanır şafak şafak.
Övünür buldum diye şehsuvarımı
Açmış dağlar taşlar ona kucak
Gözlerinde ışıklar sarı baldır balam.
Bu atın şahlanışı bir masaldır balam,
Bir yamaçta duruşunu görmüş de Gazi,
Demiş: "Endamına bendolduğum afet budur işte!"
Atlar içinde yalnız bunu sevmiş de
Canlanmış gözlerinde binlerce yıllık mazi.
Bu at dört ayaklı bir kartaldır balam,
Bir açıvermiş kanatlarını Afyon'a doğru.
Uçurmuş bütün zaferlerini göklerimizde
O gün bugün parıldar altın gülüşlerle gururu
Bu at dört ayaklı bir kartaldır balam.
(Varlık,nr.374, 1 Eylül 1951,s.6.)
------
Kartal Bakışlı Deha'dan
MUSTAFA KEMAL'İN NEŞESİ
Bir şarkı söyler misin bize Mustafa Kemal?
Ölmezliğe dair.
Sen ey ölmezliğin sırrına eren Şair.
Büyük mimarı Türkiye'mizin,
Bir şarkı söyler misin?
"Üzme yetişir üzme" derdin bir zaman
Neydi derdin söyler misin?
"Şahane gözler, şahane" düşmezdi dilinden.
Ey en güzel gözlerin sahibi.
İçin kan ağlasa da yüzün gülerdi.
Hep şen şatır türküler söylettin milletine sen,
Şarkı söyleyişin, zeybek oynayışın,
Şiir okuyuşun, nutuk verişin,
Dillere destandı Mustafa Kemal.
Türküler söylerdin Urumeli'den;
"Alişimin kaşları kara" derdin.
Estargon kalesinden, Tuna'dan;
Kaç kere bize selam gönderdin…
Şimdi de biz türkü yakalım sana,
Milletçe söyleyelim.
Sensiz mahur faslını neyleyelim.
Gayri hüzzam makamına kaldı işimiz;
Sana bağlılığımız seni sevişimiz,
Bize güneş gibi, hava gibi, su gibisin.
At mermer örtünü üstünden,
Gel, at koşturduğun bu meydana,
Bir meclis-i neşve kurduk sana;
Cepheleri, meydanları, kürsüleri ko bir yana;
Bir şarkı söyle bize Mustafa Kemal'im.
Haykır yedi düvele diz çökerten sesinle,
"Dağ başını duman almış"ı,
Topla etrafına Bayburtluyu, Dadaşı;
Bir bar oyna Mustafa Kemal'im;
Titresin meydan.
Geç ordan Sivas'a.
Başla kıvrak endamınla Halay'a…
Efelerin hatırı kalmasın,
Bir Harmandalı oyna ki Mustafa Kemal'im,
Kaysın altımızdan toprak.
Sonra hep beraber söyleyelim türkümüzü;
Dağ dağ,şehir şehir, köy köy,
Dalgalansın bayrak…
(Varlık,nr.376,1 Kasım 1951,s.9)
-----
DAĞDA MUSTAFA KEMAL
Omuz omuza kilitlenmişiz,
Kartallarla sohbetimiz berdevam,
Yalnız Mustafa Kemal'e geçit vermişiz.
O milleti kurtarmağa giden adam.
Ağacımız, çiçeğimiz, kuşumuz,
Onun türküsünü çağırır durur.
Biz dağ milletiz, dağlaşmazsak
Halimiz nice olur?
Tepelerim vardı benim, toprak yığını;
O ayak bastı kardeşim, dağlaşıverdi.
Kocatepe, Adatepe, Metristepe;
Kocadağ, Aladağ, Metrisdağ oluverdi.
Ben ve Mustafa Kemal kardeşiz;
Sularla, yıldızlarla beraber.
Fırtına, şimşek oluruz
Millet iletince haber.
(Türk Dili,nr.14, 1 Kasım 1952,s.67)
-------
Kartal Bakışlı Deha'dan
MUSTAFA KEMAL'İN MANGASI
Askerler geceyi beklediler,
Bozkır gecesini!...
Sıcak toprak üstünden
Bir buğu yükseliyordu.
Yıldızlara baktı Hasan Çavuş,
Dedi:"Emme de parlak bu gece"
Bir sigara yaktı.
Mangasndan tekmil getirdi Memiş Onbaşı:
Aydınlı İsmail'in bacağında sızı varmış,
Tireli Hüseyin sabaha kadar uykusuz kalmış,
Bodur Ali ah diyor bir memelekete gitsem,
Yine hafiften bir türkü tutturmuş,
Giresun'lu Rüstem
Tüfeği elinden düşmez Bergama'lı Ahmet'in
Avrat, tüfek, at,
Namus sözüdür, diyor,
Büyük taarruz bir an önce başlasın istiyor.
Az ötede Mustafa Kemal''in Çadırı,
Gecede bir gümüş ehram gibi pırıldar.
Kapısında bir nöbetçi
Kulak vermiş içerdekileri dinliyor.
Silah sesleri duyar gibi
Ürperiyor yağız teni
Kulakları pusuda bir kaplan gibi dikilmiş,
Düşünüyor Büyük Taarruzun neticesini!...
"Mustafa Kemal'i gördüm,
Bir şeyler süzüldü ışık ışık içime.
Daha dağ, daha kaleyim,
Bir başlasın top sesleri hele,
Afyon'a girmezsek iki saatte,
Öleyim" diyor…
Mustafa Kemal'in mangasında,
Korkudan eser yok.
Günlerdir yarı aç, yarı tok
Bir kaşık tuzu bulunsun diye vatan macerasında,
Zaferden zafere koşuyor.
(Varlık,nr.400,1 Kasım 1953,s.11.)
-----
MUSTAFA KEMALİN DÜŞÜNCESİ
Mustafa Kemal düşünürdü:
Ceddim, tarihlerce kahraman.
Nice kaplamış yurdumuzu,
Bilinmez bu kara duman;
Milletim ezelden hürdür.
Mustafa Kemal'in sesi gürdü:
Haykırdı dağına taşına,kurduna kuşuna,
Kalkın ey ehli vatan!"
Anadolu'da bir zaman,
Ayşe'ler, Mehmet'ler değil,
Karınca bile hürdü.
Ağaçlar yeniden filiz sürdü.
Dişini tırnağına taktı şehirler.
Alına salına geldi hürriyet,
Mustafa Kemal öl dese ölürdü.
Yedisinden yetmişine millet.
(Kaynak, nr.100, Kasım 1954,s.322)
TÜRK KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ(Başlangıçtan Bugüne)
Osman ATTİLA -1967. 15 tl.
BAYRAĞIM, AY-YILDIZIN HELAL
Sen hep o sırça köşkünde dur,
Yüzün n'olur daim gülsün bize,
Az mı dert çektik uğruna,
Kaldırdık perdesini neler görmedik,
Kar yağıyordu Çerkeş yollarına,
Kağnılar mermi taşıyordu,
Cephede ölüyordu yiğitler…
Gözleri dolu dolu genç kızların,
Mehmet'i, Hasan'ı, Ali'si,
Senin için ölümü sevdi hepsi.
Öldüler hürriyetim senin için öldüler,
Onlar da Hafız'ın kabrinde,
Her seher açan güldüler.
Anadolu dağları yaslanır denizlere,
Söğüt gölgeleri, değirmenler, göller…
Şadırvan suyunu esirgemez sizlere,
Siz hürriyet uğruna ölen şehitler!
Sen Muğla'lı Kara Ahmet gülümsüyorsun,
Sen düşüncelisin Kırşehir'li Hasan.
Sen Nazlım, Erciyeşlim edalısın,
Ölüm, sizde bir bahar gibi tütüyor.
Hürriyet, senin için ölmek ne güzel,
Mısralarım kırmalı zincirlerini,
Haykırmalıyım ağız dolusu göklere,
Sonsuzluğu yıldızlardan süzmeliyim,
Hürriyet, senin için deli divane gezmeliyim.
Mavilik, sen ümidin rengisin,
Ümit kokan hürriyetin rengisin.
Bayrağım ay-yıldızın helal,
Rengin kana boyanmış istiklal.
-----
İLK VE SON HİKAYEMİZ
Ben bu toprağın ekmeğini yedim,
Ekmek gibi doyurucu bu toprak.
Bu toprağın suyunu içtim.
Bir içim su bu toprak.
Sen bir gün ölüme giderken yiğitim,
Karını, ananı, bacını düşüneceksin.
Ama topraktır ellerinde yuğrulan,
Toprağa yıldızlar gibi düşeceksin.
Düşmüşüz toprağa şehit düşmüşüz.
İlk ve son hikayemiz…
Nasıl düşünmeyiz toprağı biz,
Canımız kanımız bahasına döğüşmüşüz.
Havalarda mavilik, toprakta esmer güzel,
Yağız çehremiz bu toprağın rengidir.
Toprak bizim vatanımız değil midir?
Toprak için kazanılan zafer güzel.
-----
MEÇHUL ŞEHİT
Boz toprak dile gelmiş çığrışır;
"Oy Mehmedim kara gözlü Mehmedim!"
Sen meçhul şehit, duyuyor musun?
Bir anıt gibi yükseliyor içimizde merhametin.
Sen sınıf arkadaşım Ali'sin,
Bir köşeye melul mahzun çekilmişsin.
Sen sabanı başında Kara Ahmet,
Vakti gelince yanardağlar gibi kükremişsin.
Sen Hasan'sın, yağmurlu bir günde
Yüreciği, susamış topraklara açılan,
Görüyorsun sana koştuğunu zaferlerin,
Hür Türkiyemiz canlanıyor gözünde.
Sen tezgah başında Ayşesin,
Zafer çiçekli halılar dokuyorsun,
Omzunda mermi, dilinde türküler,
Cepheden cepheye koşuyorsun.
Sen kardeşimizsin, güneşimizsin Meçhul Şehit.
Sakarya'dan, Dumlupınar'dan, İnönü'nden
Biz Türkler üç kardeşiz bilirsin.
Biri Mehmet, biri Ayşe, biri sen.
ATATÜRK ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ -1967
İbrahim Zeki Burdurlu
Arif Hikmet PAR, hareketli, uçarı diliyle ve şiire özgü güzel buluşlariyle Atatürk için
güzel şiirler söyleyen ozanlarımızdandır. Destan söyleyişine uygun deyişlerinde bir
seçkinlik görülüyor. Bu seçkinlik, Atatürk'ün çeşitli görünümlerinde ayrı bir mertlik
ve kahramanlık havası yaratıyor. Ulu önderi imgelemesi, içinde yaşatması ve ayrı bir
özle vermesinde bir özel yön vardır. Yiğitlik anlatımına çok yakışan halk konuşması
na uygun, başarılı, olgun dizelerinde Atatürk'ün kahramanlığını yudumlamak insana
bir enginlik duygusu verir.
MUSTAFA KEMAL'İN ÜLKÜSÜ
Heykelini diktik Paşam, meydanlara
Dağlar gibi yerinden oynamaz.
Resimlerini koyduk kitaplara
Rengi, kokusu dağılmaz.
Şairler en güzel şiirlerini söylediler Paşam,
Mısra mısra, unutulmaz.
Devrimlerin genç türküsüdür dudaklarımızda
Ne kadar çağırsak yorulmaz.
Senin bayrağını çektik burçlara
Her an dalgalansın dursun.
Altın başını koy bu dinç omuzlara
Yalazlansın dursun.
------
MUSTAFA KEMAL'İN KILICI
Açılmış sonsuzluklara bayrak gibi,
Haşmetli parıltılarla şimşeklenir.
Bu kılıç bir devir açmış
Yeni türkiye'nin sesidir.
Gelir eski çağların cihangir kılıçları,
Saf saf durur karşısında.
Yeşilden mora değin cümle renkler
Zaferi çığrığır parıltısında.
Mustafa Kemal'in kılıcı,
Hürriyet için sıyrılır kınından.
Şavkı vurur tutsak uluslara,
Selam durur iyilik, güzellik, hak,
Uzaktan, yakından…
Bu kılıç Sakarya'da, Dumlupınar'da,
Mehmet'lerin hıncını bilemiş,
Bir bozkır gecesi Kocatepe'de,
"Ben nasıl yerimde dururum" demiş.
Bir sıyrılmış kınından memleket memleket..
Antep'te Şahin olmuş,
Ödemiş'te Gökçen Efe.
Erzurum'da Dadaş olmuş,
Bir ok gibi yönelmiş hedefe…
Mustafa Kemal'in kılıcı bu,
Susar yüce dağlar morunda,
Konuşur ovalar dilince sarı sarı
Bir esmiyegörsün başında,
Savaşın alev rüzgarları.
Kartal kesilir dağ başlarında,
Su olur, hava olur, ateş olur
Mustafa Kemal'in kılıcı bu,
Bugün de, yarın da,
Karanlık kafalara güneş olur.
------
DAĞDA MUSTAFA KEMAL
Omuz omuza kilitlenmişiz,
Kartallarla sohbetimiz berdevam,
Yalnız Mustafa Kemal'e geçit vermişiz,
O milleti kurtarmağa giden adam.
Ağacımız, çiçeğimiz, kuşumuz,
Onun türküsünü çağırır durur.
Biz dağ milletiz, dağlaşmazsak
Halimiz nice olur?
Tepelerim vardı benim, toprak yığını;
O ayak bastı kardeşim, dağlaşıverdi.
Kocatepe, Adatepe, Metristepe;
Kocadağ, Aladağ, Metrisdağ oluverdi.
Ben ve Mustafa Kemal kardeşiz;
Sularla, yıldızlarla beraber
Fırtına, şimşek oluruz
Millet iletince haber.
------
MUSTAFA KEMAL'İN ELLERİ
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Zaferi,barışı yaratmış elleri,
Hürriyeti, saadeti,adaleti
Sevgiyle dağıtmış elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
İçli, temiz, mert elleri,
Bütün nimetlerini sunmuş bize
Türk sofrası gibi cömert elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in ;
Öğretmen elleri,
Bir tahta başında bir kürsüde
Bize bizi öğreten elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in ;
Işık, deniz, sel elleri.
Bizi her şeyden çok seven elleri.
------
FİKİR RÜZGARI
Ben dağ başlarında rüzgarım,
Karanlığa doğru eserim,
Nerde uyumuş bir nesil görsem
Yüzlerine ışık serperim.
Uzanır çağ çağ fikirlerim,
Memleket türkülerine,
Ben Mustafa Kemal'im, beni koyun
Genç başınıza dava yerine.
Ben dağ başlarında bulutum,
Karanlığa doğru yağarım.
Nerde bir gerilik ateşi görsem,
Nefesimle boğarım.
------
DENİZDE MUSTAFA KEMAL
Ben denizim, ta ezeldenberi,
Mavime, yeşilime hayran insanlar.
Bir ben vurgunum gözlerinin rengine;
Bende öyle mavi nerde var?
Akdeniz, Karadeniz kardeşlerim,
Anlata anlata bitiremediler.
Mayıs çiçekleri gibi dalgalarda,
Açılırmış Mustafa Kemal dediler.
Ben rüzgar istemem şahlanmağa,
Yelemi okşasın Mustafa Kemal, yeter.
O bir üflesin avuçlarıma,
Süt liman olurum, cümbüşüm biter.
--------
YURT VE KAHRAMANLIK ŞİİRLERİ
Baki Süha Ediboğlu -İnkilap ve Aka Kitabevleri 1967- 5 lira
İstiklal Destanı'ndan
BÜYÜK ARZU
Ağustos gecesinde mavi ışıklar iniyor tepeden,
Bir lacivert yelpaze gibi açılmış gökyüzü.
Gazi, çadırdan çıktı, arkasında paşalar…
Meşin kırbacı dizlerine vuruyor.
Şöyle bir yukarı kaldırdı başını,
Bayrağa gönül vermiş gibi yıldızlar.
Sonra heyecanla İsmet Paşa'ya soruyor;
-
Erat hazır mı İsmet?
-
Her şey tekmil Paşam!
O bir ayna gibi bilirdi içimizi
Gözlerinde yarınki şafakalrdan izler.
Karanlıkta baktı, parıldıyor süngüler;
Merhaba asker! dedi;
Saflar önünden geçti.
Mehmet'ler yaşa, yaşa! diyordu.
O altın saçlarını vermiş geceye,
Şimdi her şeyi unutmuş, yalnız büyük bir aşkla.
Afyon sırtlarına doğru
Haşmetli kartallar gibi süzülmek istiyordu,
Bir alev çağlayanı halinde
Akdenize dökülmek istiyordu.
ÇAĞDAŞ TÜRK ŞİİR ANTOLOJİSİ
Seyit Kemal Karaalioğlu-İnkilap ve Aka-1983
Arif Hikmet Par, yirmi yaşlarında ilk şiirleriyle Yeni Mecmua'da göründükten sonra, Şadırvan, Varlık, Fikirler, Kaynak, Yurt Sesi dergilerinde tarihsel kaynaklarımızı kendine özgü destansal bir dille anlatan epik türleriyle tanındı. "Paroğlu" soyadlı şiirler de onundur. Şiirden düzyazıya yönelmekte gittikçe.
Kitapları İstiklal Destanı,İki Kemal,İstanbul'un Fethi Destanı,Giresun Destanı, Ulu Şavk Mevlana,Dertli Dolap Yunus Emre, Planlı Yazma Sanatı.
ÜÇ IŞIKLAR TEPESİ
Bozkırın koyu karanlığında uzayıp giden
Üç tepe yükselirdi Ankara'da
Biri, Meclis önünde milletin başı,
Biri Ziraat mektebinde milletin gücü,
Biri seven yüreğiydi Çankaya'da;
Geceleri şehir uyurdu belki,
Üç tepe uyumazdı.
Çankaya'dan Mustafa Kemal'in gözleri
Işıldardı göklere.
Ötede Paşaların gücü-kuvveti,
Hız alıp koşardı cephelere.
Üç ışıklar tepesi o zamanlar,
Işık tutardı milletin kaderine.
İmanlı gözleriydi Ankara'nın,
Nakşederdi zaferi cümle yurt tepelerine.
VATAN MACERASI
Mustafa Kemal gökler gibi susuyor düşünceden
Altın bir meyve gibi zafer yoldadır.
İsmet Paşa iyilik ve zekadır, doğuyor cepheden,
Kalpağında ayyıldızı parlayan Fevzi Paşadır.
Akşamdır, gün kavuşmak üzeredir,
Paşaların Afyon ovasında gözleri
Toplar şafakla birlik patlayacak,
"Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri."
------
İSTANBUL ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ 500.YIL-Varlık Yayınları-1953
MEHMET BİR TEPENİN ÜZERİNDE
Mehmet seyrediyordu;
Tarihin dalgın bakışlarına denk,
Denizin ağır ağır sallanışını,
Toprağın sabahın elinde kımıldanışını
Seyrediyordu…
Mehmet düşünüyordu;
Baharın büyük şafaklarına karşı,
Bizans'ın perişan bayraklarına karşı.
Osmanoğullarının azametiyle yükselmiş
Beyaz küheylan üstünde
Al çizgilerle düşünüyordu…
Mehmet seviniyordu;
Talihin kendisine bahşettiği cenge,
Gökte bulut bulut, toprakta başak başak
Titreyen, gülen, mavileşen renge
Seviniyordu…
(Varlık,sa.392)
-----
BİZANS GÖRÜNDÜ KARŞIDAN
Geldik surlar önüne,
İçimizde garip bir sevinç.
Bizans düşecek zar kollarımıza,
Tadmamışız vuslatın tadını böyle hiç.
Yedi tepe kardeş kardeş gülümser.
Boğaz'ın mavi rüzgarları,
Bir esinti sarhoşluğu içinde
İstanbul sizin der.
Elbet bizim olacak İstanbul,
İnanmışız.
Denizlerden, dağlardan, ovalardan gelen
Bir nurlu bahar içinde yıkanmışız.
Temiz ellerimizde açacak,
İstanbul çiçek çiçek.
Şimdi surlar önünde dalgalanan bayrak,
Yarın Bizans göklerine yükselecek.
(Varlık,sa.394)
OTAĞI HÜMAYUN GELİYOR
Orman mı yanıyor, dağlar mı?
Bu ne kızartı geceleyin.
Ben diyeyim yıldızlardan bir ordu;
Siz, güneşler toprağa indi deyin.
Meğer Sultanım gelirmiş Edirne'den;
Yedi cihan selama durmuş.
Baharın yeşiline, dağlarına moruna.
Alayın alı vurmuş.
Sefer kuşları göklerde;
Alı al, moru mordu.
Siz, güneşler toprağa indi deyin;
Ben diyeyim yıldızlardan bir ordu.
(Türk Dili,sa.20)
SELAM SİZE
Yedi tepeden selam size, yeniçerilerim.
Selam size, Rumeli'den, Anadolu'dan.
Murad-ı Hüdavendigar dilince.
Yıldırım Beyazıt'ın kavlince,
Selam, Kosova'dan, Niğbolu'dan.
Cetlerin kahraman yıldızları parlasın.
Ak alınlarınızda, pak ellerinizde.
Çiniler gibi, fanuslar gibi,kubbeler gibi,
İlahi bir neşe yansın gözlerinizde,
Ak alınlarınızda, pak ellerinizde.
Aşk ile şevk ile yürürsünüz,
Kardeş kavgaları uzak sizden.
Cenge susamış gönüllüsünüz,
Belli, rüzgar gibi gidişinizden.
(Türk Dili,sa.20)
Cumhuriyetin 50.Yılında ATATÜRK ŞİİRLERİ
Türk Dil Kurumu Yayınları-Behçet Necatigil-1973
VATAN MACERASI II (1949) s,120
ATATÜRK (1949) s,123
BÜYÜK ARZU (1950) s,129
MUSTAFA KEMAL'İN ATI (1951) s,139
DAĞDA MUSTAFA KEMAL (1952) s,160
MUSTAFA KEMAL'İN ELLERİ (1952) s,164
(yukarıdaki şiirler daha önce seçilenlerde olduğu için tekrar yazılmadı)
ŞAİRLER VE YAZARLAR-NASIL YAZIYORLAR
İbrahim Minnetoğlu-Minnetoğlu Yayınları 1975
ARİF HİKMET PAR 'A Soruyoruz. "Nasıl yazıyorsunuz?"
"Nasıl yazıyorsunuz?" sorusu içinde bence "Ne yazıyorsunuz?-Niçin yazıyor-
sunuz?" soruları da yatar sanıyorum.
Ben şairim, şiir yazarım tabii. Şiir bir tutkudur. Bu tutku bende şöyle başladı:
Onbeşimde ya vardım ya yoktum. Bir gün öylesine masum, öylesine bir yüz gördüm
ki, içimde tarifsiz bir kıpırdanma, kaynama duyar gibi oldum.Düşünde, huriler elinden
dolu içen halk ozanları misali bir şeyler demek, içimi yakan alevi sözcüklerin kabına dökmek istedim. Bir eyyam kıvrandım durdum. Ama bir an geldi, söyleyiverdim işte. Bununla, halk ozanları kavlince yazdığımı söylemek istiyorum tabii…
Her konuda çok kolay yazarım. O kadar ki, çevremde ister kalabalık, ister
gürültü, ister sessizlik olsun beni hiç etkilemez. Şiirin Tanrı vergisi bir nimet olduğu-
na inanırım. İlham gelince, hemen bir kağıt parçasına, bir küçük not defterinin bir
kıyıcığına anahtar duyguları kaydediveririm. İlham dedimse, öyle ahım şahım,dillere
destan bir ahu dilber değil, bir sözcüğün sihirli dalında açıveren bir kır çiçeği gibi sad sade ve gösterişsiz, ama etkili bir şey de olabilir bu.
İlk yazdığım, daima en iyisi, en güzelidir. Sonradan yaptığım düzeltmelerde
çoğu kez, önemli bir değişiklik olmaz. Örneğin 1948 yılında, bir temmuz günü, İzmir'
de Kemer istasyonuna giderken, cadde ortasında birden ilham atının nal seslerini duyar
gibi olmuştum. "KARTAL BAKIŞLIDAN FERMAN GELDİ-GAYRI DURMAK
OLMAZ-KULUN KÖLEN OLURUM VATANIM-BİR SEN DERDİMİ ANLARSIN
ÖYLE KARANLIK BULUTLAR DOLAŞMAZ ÜSTÜNDE-DÖRT MEVSİM
BAHARSIN." Bu mısralar sonradan "İstiklal Destanı" adlı kitabımda bir şiirin ilk
mısraları olmuştur.
Rıza Tevfik, "Şiiriyetin fazla olduğu yerde şairlik aciz kalır." der Ben de batan güneş altında pırıl pırıl parlayan denize bakarak şiir yazılacağına inanmam.O güzelliği
doya doya seyreder, şiirim için gerekli duygu kıvılcımlarını içime alır, onu sanatımın
potasında bir hayli besleyip geliştirdikten sonra yine bir başka vesileyle şiir haline
getirmeye çalışırım.
Bir sözcük, bir karakter çizgisi, bir güzel giysi, bir olumlu davranış şekli, bana,
şiirin büyülü sarayına giden yolu açmaya yeter. Şiirin, sözcüklere bir anlatım gücü
kazandırma sanatı olduğuna inanırım. Onun için, her şiirimde, belli bir sözcük dağarcı
ğı vardır. Ben de bazı sözcükleri sık sık kullanırım. Bu,hiçbir zaman güçsüzlük sayıl-
mamalı. Asıl acemilik, kullanılan sözcüklere her şiirde aynı anlamı vermekten doğar.
Bu anlam kısırlığı büyük şairlerin hiçbirinde bulunmaz. Yahya Kemal öyle değil mi?
Bir "ufuk" sözcüğünü yedi-sekiz anlama kullanmıştır. Yunus öyle değil mi? Bir "ben"
sözcüğünü iki mısrada altı ayrı anlamda kullanmadı mı? Dağlarca öyle değil mi.?
Önceleri küçük aşk şiirleri yazardım. Gelip geçici mutlulukların, bir fırça
darbesiyle şekillendiği, renklendiği kartpostallara benzerdi bu şiirler..
Yüzünü göstermez oldun,
Günler var ki peşindeyim.
Hani söz aramızda,
Hoşuma gitmiyor değil bu halin.
Güzeller naza çekermiş kendini
Çek bakalım?
Peçen yok yüzünde ama,
Yüzünü gören cennetlik.
Hasta mısın yoksa?
Çiğdem dudaklım,saz benizlim,
Baştan ayağa dek naz benizlim."
Ama gerçek şiirin, sanatçıya ulusal tarihinin ve kültürünün gereklerine ulaştırmayı amaç edinmesi olduğunu Balıkesir'de bulunduğum yıllarda anladım Destan yoluna girdim. Bir başka neden de bu tür destansı şiirlerin, yaradılışıma uygun düştüğü
nü sezinlemiş olmamdı. "İSTİKLAL DESTANI" böyle doğdu. Şiirde çağrışımı bu
eser belirgin şekilde ortaya koydu sanırım.
Şiir yazayım diye hiçbir zaman kendimi zorlamam.Bir esinti bekler gibidir
yelkenlerim. Aşkın, yurt sevgisinin, dostluk tutkusunun belirgin bir görünümü, içinde
en duyarlı tellerden birine dokunuverdi mi mısralar birbiri ardından geliverir. Öyle
olur ki, sözcükler, duygularımın gerisinde kalır bazen. Yazmaya bile yetişemem. Bu,
yalnız şiirde değil, düzyazıda da böyledir. Örneğin: "Tercüman gazetesinin tiyatro
ödülü kazanan "DERTLİ DOLAP-YUNUS EMRE" yi Bursa'da bir ay gibi çok kısa
bir sürede adeta bir coşku içinde tamamladığımı hatırlıyorum.
Şiirin oluşmasında bence ayrılıkların çok etkin bir payı olsa gerek. Özlem
kadar şiire yakın bir duygu azdır. Varlığın, zenginliğin, rahatlığın olgun bir eser verdirdiği görülmemiştir. "Istıraplar sanatçının hocasıdır" diyen ne doğru söylemiş.
Yalnız bu ıstırap şairin duyarlığını söndürecek dozda olmamalı derim. Ümit kapıları
açık, hiç olmazsa aralık durmalı ki, şair kendine özgü duyarlığını sözcüklere sindirebilecek şevki içinde bulabilsin, bu gök kubbe altında kendinden önce söylenme
miş bir biçim ve anlatımı ortaya koyabilsin.
Şiirin doğuşunda kafanın payı azdır ama, geliştirilip olgunlaştırılmasında önemli yeri vardır.Yüreğimin güzellik heyecanıyle çarpmaya başlaması, aslında bir duygu sanatı olan şiirin şekillenmesinde en etkin rolü oynar, şiir temel duyguyu
yakalayabilmişse, onu biçimlendirirken zekasını ve tekniğini kullanmak durumundadır. Yoksa, aklın düşünerek bulduğu her buluşu geliştirip şiir yazdığını
sananlar büyük bir yanılgıya düştüklerini bilmelidirler. Oysaki birçok şairlerimiz bu
ince noktaya dikkat etmezler. (1975
|